-
1 yerinde
yerinde am Platze, angebracht; gut, tadellos; in der Lage G;yerinde durmak immer noch da sein;deyim yerindeyse wenn man so sagen darf; mit Verlaub gesagt; sozusagen -
2 უძრავაგ ყოფნა
f.yerinde durmak, sabit kalmak, hareketsiz kalmak -
3 оставаться на месте
Ýeriňde (ornuňda) durmakРусско-туркменский словарь военной терминологии > оставаться на месте
-
4 стоять
1) врз durmak; dikilmekстоя́ть на нога́х — ayakta durmak
стоя́ть на рука́х — eller üstünde durmak, amuda kalkmış olmak
шкаф стои́т на ме́сте — dolap yerinde duruyor
ча́йник стои́т на столе́ — çaydanlık masadadır / masada duruyor
ребёнок уже́ стои́т / научи́лся стоя́ть — bebek basıyor / tay duruyor artık
часть пассажи́ров стоя́ла — yolcuların bir kısmı ayakta idi
ну что ты стои́шь передо мно́й?! — ne dikilip duruyorsun karşımda?!
стоя́ть на посту́ / на часа́х — nöbet beklemek
у них там стои́т часово́й — oraya bir nöbetçi dikmişlerdi
он стоя́л к нам спино́й — sırtı bize dönüktü
су́дно стоя́ло на я́коре — gemi demirli bulunuyordu / demirlemişti
суда́, стоя́щие у прича́ла — rıhtıma yanaşık gemiler
кора́бль стои́т в порту́ — gemi limanda yatıyor
стоя́ть на чьем-л. пути́ — перен. birinin yolu üstüne dikilmiş olmak
он всё ещё стоя́л у двере́й — halâ kapı önünde dikiliyordu
2) ( бездействовать) durmakчасы́ стоя́ли — saat durmuştu
стро́йка стои́т — yapı tatil edilmiş durumdadır
дела́ стоя́т — işler yerinde sayıyor
те́хника не стои́т на ме́сте — teknik yerinde saymaz
3) врз (находиться, существовать) olmak, bulunmak; durmakперед до́мом стои́т то́поль — evin önünde bir servi var
го́род стои́т на Во́лге — şehir Volga üzerindedir
до тех пор, пока́ стои́т э́тот го́род... — bu şehir durdukça...
храм стои́т с деся́того ве́ка — tapınak onuncu yüzyıldan beri ayaktadır
4) (быть, иметь место) olmak; geçmekстоя́л тума́н — sis vardı
стоя́ло ле́то — mevsim yazdı
ле́то стоя́ло сухо́е — yaz kurak geçiyordu
стоя́ла хоро́шая пого́да — havalar iyi geçiyordu
стоя́л по́лдень — vakit öğle idi
со́лнце стоя́ло у нас над голово́й — güneş tepemize dikildi
в до́ме стоя́ла тишина́ — ev sessizlik içindeydi
по вечера́м там стои́т шум, гвалт — akşamları orada bağırma çağırmadır gider
5) перен. karşı karşıya / yüz yüze olmak; karşısında olmakстоя́ть перед диле́ммой — ikilem karşısında olmak
перед на́ми стои́т тру́дная зада́ча — zorlu bir görevle karşı karşıyayız
стоя́щие перед на́ми тру́дности — yüz yüze olduğumuz güçlükler
стоя́щие перед на́ми зада́чи — önümüzdeki görevler, yüz yüze olduğumuz görevler
6) перен. ( защищать) korumak, savunmak; bir şeyden yana olmakстоя́ть за де́ло ми́ра — barış davası için savaşım vermek
••стоя́ть во главе́ — başında olmak, başını çekmek
стоя́ть у вла́сти — iktidar başında olmak / bulunmak
кто стои́т за э́тим преступле́нием? — bu cinayetin ardında / arkasında kimler var?
стоя́ть на своём — ayak diremek
он до сих пор стои́т у меня́ перед глаза́ми — halâ gözümün önünden gitmiyor
стоя́ть у поро́га — eşikte beklemek
на докуме́нте стои́т и твоя́ по́дпись — belgede senin de imzan var
на пове́стке стоя́т два вопро́са — gündemde iki sorun var
у неё в глаза́х стоя́ли слезы — gözleri dolu dolu idi
-
5 fidget
n. huzursuzluk, rahatsızlık, yerinde duramama, rahat oturamayan kimse, kıpır kıpır eden kimse————————v. huzursuz etmek, huzursuzlanmak, kıpır kıpır etmek* * *1. yerinde rahat oturama (v.) 2. telaş (n.)* * *['fi‹it] 1. past tense, past participle - fidgeted; verb(to move (the hands, feet etc) restlessly: Stop fidgeting while I'm talking to you!) kıpır kıpır kıpırdamak, kaynaşıp durmak2. noun(a person who fidgets: She's a terrible fidget!) kurtlu; yumurcak, afacan -
6 kafa
голова́ (ж)* * *голова́••- kafadan atmak
- kafası bozulmak
- kafası bulanmak
- kafayı bulmak
- kafası çalışmak
- kafa çekmek
- kafayı çekmek
- kafa değiştirmek
- kafayı değiştirmek
- kafasının dikine gitmek
- kafa dinlemek
- kafası dönmek
- kafası dumanlamak
- kafası durmak
- kafasını ezmek
- kafa göz yarmak
- kafadan gayri müsellâh
- kafasından geçirmek
- kafası işlemek
- kafa kafaya vermek
- kafasını kaldırmak
- kafa kalmamak
- kafasını kaşıyacak vakti olmamak
- kafası kazan olmak
- kafası kızmak
- kafasına koymak
- kafasını kullanmak
- kafasını kurçalamak
- kafa patlatmak
- kafa sallamak
- kafasına sığmamak
- kafasını sokmak
- kafasına söz girmemek
- kafası şişmek
- kafasının bir tahtası noksan
- kafası takılmak
- kafasını taştan taşa çarpmak
- kafa tutmak
- kafasında tutmak
- kafayı tütsülemek
- kafasını uçurmak
- kafasına uymak
- kafayı üşütmek
- kafayı ütülemek
- kafasına vur
- ekmeğini elinden al
- kafasına vura vura
- kafasına vurmak
- kafası yerinde olmamak
- kafası yerine gelmek
- kafa yormak
- kafadan kontak -
7 söz
1) слово, речь, разговорsözü açılmak — пойти - о речи (о чём-л.)
sözü ağzında bırakmak, sözü ağzından almak — прервать, не давать договорить
sözün ardı boşa çıkmak — все разговоры оказались / были тщетными
sözü ağzına takımak — затыкать рот, не давать возможности говорить
söze başlamak — начать разговор о чём
sözünü esirgememek / sakınmamak — говорить прямо, не выбирая слова, резать правду-матку
söz etmek — а) говорить о ком-чём; б) сплетничать о ком
sözünü kesmek — а) прекратить говорить; б) прервать разговор, прервать чью-л. речь; перебивать кого
söz sözü açar — слово за слово, и пойдёт разговор
sözü tartmak — разговаривать, взвешивая слова
2) слово, обещаниеsöz almak — а) взять слово ( для выступления); б) заручиться чьим-л. обещанием; в) получить положительный ответ семьи невесты
3) слухи, молва••- söz aramızdasöz gümüşse sükût altın — посл. слово - серебро, молчание - золото
- söz atmak
- söz arasında
- sözünü bilmez
- söz bir Allah bir!
- sözünden çıkmamak
- söz dinlemek
- sözü geçer
- söz geçirmek
- sözünü geçirmek
- sözü geçmek
- söz gelmek
- sözüne gelmek
- söz getirmek
- söz götürmez
- söz işitmek
- söz kaldırmamak
- sözde kalmak
- söz kesmek
- sözü kesmek
- sözü mü olur?
- sözü sohbeti yerinde
- sözüm yabana dışarı
- sözüm meclisten dışarı
- söze yatmak
- söz yok! -
8 мёртвый
ölü* * *1) ölü тж. перен.; ölümsüмёртвая тишина́ — ölümsü bir sessizlik
2) → сущ., м ölü••мёртвый язы́к — ölü / ölmüş dil
мёртвый сезо́н — ölü mevsim
мёртвое простра́нство — воен. ölü bölge
мёртвая то́чка — ölü nokta тж. перен.
стоя́ть на мёртвой то́чке — yerinde sayıp durmak
воскресе́ние из мёртвых — ölümden sonra diriliş
-
9 kafa
"1. head. 2. mind, mental attitude. 3. intelligence. 4. a large marble, shoooter. - ya almak slang 1. /ı/ to silence (a bothersome person). 2. to find the right person (to do a job). -sı almamak /ı/ 1. not to be able to understand. 2. to be too tired to understand. 3. not to be able to believe. -dan atmak to make up something and try to pass it off as the truth. - boşluğu cranial cavity, cavum cranii. -sı bozulmak colloq. to blow one´s top, get angry. -sı bulanmak to get confused. -yı bulmak slang to be pleasantly tipsy (from drink). -sı çalışmak to be on the ball. -yı çekmek colloq. to do some serious drinking, Brit. have a booze-up. -sından çıkarmak /ı/ to put (an idea) out of one´s head. -sına dank etmek/demek to dawn on one at last. - değiştirmek to change one´s mind; to change one´s way of thinking. - dengi 1. kindred spirit. 2. (someone) who is a kindred spirit, like-minded. -sının dikine gitmek to go one´s own way, do as one pleases. -sı dinç olmak to feel fresh and alert. -sı dönmek 1. to be confused and perplexed. 2. to feel dizzy. -sı dumanlı 1. tipsy, tight. 2. tired and confused. -sı durmak to be too tired to think. -dan gayri müsellah colloq. nutty, not quite right in the head. -sına girmek /ın/ 1. to make good sense, seem to be right (to). 2. to comprehend, understand. - göz yarmak to be awkward and unskillful. - işçisi white-collar worker. -sı işlemek to be on the ball. -sı izinli olmak slang for one´s mind to be elsewhere; to wool-gather. - kafaya vermek to put their heads together. - kalmamak /da/ to be so worn out one can´t think. -sı karışmak (for someone) to get confused. -sını kaşıyacak vakti olmamak to be too busy to think, not to have time to turn around. -sı kazan (gibi) olmak for one´s head to be ringing (from noise); to feel fuddled (after a lot of mental effort). -sını kızdırmak /ın/ to make (someone´s) blood boil. -sı kızmak to get angry. -dan kontak colloq. cracked, nutty, touched in the head. -sına koymak /ı/ to get hold of (some idea); to take it into one´s head (to do something). -sını kullanmak to use one´s head. -sını kurcalamak /ın/ to make (one) think. - patlatmak to do a lot of hard mental work. -dan sakat colloq. cracked, nutty, touched in the head. - sallamak to rubber-stamp everything, be a yes-man. -sına sığmamak not to be able to comprehend. -sında şimşek çakmak to get a sudden inspiration. - şişirmek (for noise, a complicated problem) to drive one crazy, make one unable to think straight. -sı şişmek for one´s head to be ringing (from noise); to feel fuddled (after a lot of mental effort). -sına takılıp kalmak to stick in one´s mind, not to leave one´s mind. -sı taşa çarpmak to learn something the hard way. -sını taştan taşa çarpmak/vurmak 1. to regret bitterly a lost opportunity. 2. to feel very remorseful. - tutmak /a/ to defy; to oppose challengingly. -yı tütsülemek slang to get tight, get tipsy. - ütülemek slang to talk someone to death, talk someone´s ear off. -sına vur, ekmeğini elinden al. colloq. He is so meek you can walk all over him. -sına vura vura by force. -sına vurmak (for drink) to go to one´s head. -sını vurmak /ın/ to behead. -yı (yere) vurmak 1. to hit the sack, hit the hay. 2. to take to one´s bed, get laid up (owing to illness). - vuruşu soccer header. - yağı slang sperm, semen. -sı yerinde olmamak to wool-gather; for one´s mind to be elsewhere. -sı yerine gelmek to come back to earth; to start thinking straight again. - yormak to ponder, think hard, rack one´s brains."
См. также в других словарях:
bek turmak — yerinde, sağlam durmak, I, 455 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
duraklamak — nsz 1) Hareket durumundayken kısa bir süre için durmak veya arada bir durmak Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı / Bir dakika araba yerinde durakladı. F. N. Çamlıbel 2) mec. Bir süre ses çıkarmamak, bir şey söylememek, duraksamak, tereddüt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi … Çağatay Osmanlı Sözlük
kafa — is., Ar. ḳafā 1) İnsan başı, ser 2) Hayvanlarda genellikle ağız, göz, burun, kulak vb. organların bulunduğu vücudun en ön bölümü 3) Çocuk oyunlarında kullanılan zıpzıp taşının veya cevizin büyük boyu 4) Mekanik bir bütünün parçası Distribütör… … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz — is. 1) Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil 2) Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük 3) Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi Yer yer… … Çağatay Osmanlı Sözlük